Okul ve kulüp takımlarında futbol oynamış 1953 mezunu Selahattin Odabaşı, “Bitmeyen Sevda Yeşil-Siyah, darüşşafaka’nın Spor Tarihi”in hazırlık çalışmaları sırasında 2015 Nisan’ında tanımaktan bahtiyarlık duyduğumuz çok sayıda abimizden biriydi. Bugüne dek titizlikle sakladığı fotoğraflarından bir kısmını kitapta kullandık. Diğerlerini de yazıyı okurken göreceksiniz. Bu değerli fotoğrafların ve sporculuk hayatının yanı sıra, kuvvetli hafızası sayesinde tarihi binadaki yerleşim hakkında bize zengin detaylar verdi. (Fethi Aytuna, Aralık 2018)

Darüşşafaka müdürü Reşat Alasya komşumuzdu

İlkokul yıllarında.

1934 Urfa Birecik doğumluyum. Babam 33 yaşında, ben 3 yaşındayken ölmüş. Adıyaman’da mal müdürüyken tifoya yakalanmış. 6 yaşına kadar Birecik’te kaldım. O tarihte Büyükada’da sorgu hakimliği yapan dayımın yanına geldik. Darüşşafaka’ya girişim tesadüftür. İlkokul 1 ve 2’yi adada okudum. Dayımın İstanbul adliyesine tayini çıkınca 3’ncü sınıfa başlayacağım zaman Şehzadebaşı’na geldik. Orada büyük bir köşkte kiracıydık. O zamanki Darüşşafaka müdürü olan Reşat Alasya da bizim komşumuzdu. Annemi dayımın eşi zannediyormuş. Bir gün Reşat Hoca ile dayım birlikte konuşarak eve gelirlerken ablam koşarak, ‘Dayı hoş geldin,’ diyor. Öyle deyince Reşat Bey, ‘Ben sizi evli zannediyordum,’ diyor. Dayım durumu izah ediyor. O zaman Reşat Bey benim için, ‘Onu Darüşşafaka’ya alalım,’ diyor. Ben o şekilde girdim imtihana. O zaman hem yazılı hem sözlü vardı. Müdüriyetin merdiveni önünde, yüzümüz sahaya dönük şekilde bizi dizdiler. Rahmetli Reşat Bey setin üstüne çıktı. ‘Okuyacağım numaralar iki adım öne çıksın,’ dedi. Numaraları okudu. ‘Okumadıklarım ibka,’ dedi. Benim girişim enteresan oldu. Babanın ölümünün bir evrakla nüfus cüzdanında tevsik edilmesi lazım. Rahmetli dayım Birecik’e telgraf çekiyor. Nüfus idaresi de telgrafla cevap veriyor ve ölüm tarihini bildiriyor. Beni kayıt için annem götürmüştü. O gün Reşat Bey okulda yoktu. İdareciler ‘Bununla olmaz,’ diyorlar. Son gün yengem götürdü beni, o da hakimdi. Epey bir tartışmadan sonra kaydım yapıldı. Sonra nüfus cüzdanım Birecik’e gönderildi ve orada babamın ölüm tarihi yazıldı. Reşat Bey oğlu Zeki’yi de okula getirirdi. Çok zeki bir oğlandı, vücudu kadar kafası vardı.

Şevket Taşlıca ile aynı sırada oturuyordum

Okuldaki ilk yıllarında.

Darüşşafaka’ya 1944’te girdim, 1953’te mezun oldum. Liseyi dört sene okuyan ilk sınıf biziz. Zaten iki sene sonra kaldırdılar o uygulamayı. 1952’de biz mezun olacaktık. O sene mezun vermedi okul o uygulama yüzünden. Bizim hocalarımız o yıllarda hep ders kitaplarını yazan insanlardı. Edebiyat kitabını Tahir Nejat Gencan, biyoloji-zooloji kitabını Muhsin Adil Binal,  fizik kitabını Reşat Otman yazardı. Kimya hocamız Eyüp Tunagören ve tarih hocamız İhsan Tok Darüşşafakalıydı. Biz 63 kişi girdik, 21 kişi mezun olduk. Tek şubeydik.  Sınıflar büyük olduğu için bir şube yetiyorduk. Ben rahmetli basketçi Şevket Taşlıca ile aynı sırada oturuyordum. Rıfkı Hoca’nın yeğeniydi. Şevket yaramaz ve muzip bir çocuktu. İlkokul 4’teyken bir gün Rıfkı Bey sınıfa geldi, Şevket’i bir dövdü bir dövdü. Ben okuldan kaçayım diye kafamda kurmaya başladım, öyle bir dayak attı yani. Nevi şahsına münhasır bir insandı Rıfkı Bey. Diğer hocalar bağırırdı ama o kızdığı zaman dayak atardı. Şevket herkese takılır, herkese bir lakap takardı.

Lise yılları. Selahattin Odabaşı üst sıra, sol başta. Ortada okul müdürü Esat Altan. Alt sıra sağ başta Mehmet Baturalp.

Beyaz ekmeğine maçlar yapılırdı

Okulda tek eğlencemiz futboldu. Başka meşgalemiz yoktu. Harp zamanında okumamıza rağmen hiç sıkıntı çekmedik. Bir gün esmer ekmek bir gün beyaz ekmek verirlerdi. Beyaz ekmek verildiği gün yemek masaları arasında maçlar yapılırdı. Mağlup olan ekmeği kaybederdi. Bizde Eyüplü Zeki diye bir sınıf arkadaşımız vardı. Çok iyi bez top yapardı. Yere bırakınca bayağı zıplardı. Fakat topun su görmemesi lazımdı çünkü içinde çok pamuk vardı. Biz lise kısmına geçemezdik. 4 ve 5. sınıfların sahası Bekâr Yaylası’ydı. 6,7, 8’inki en yeni binanın yapıldığı yerdi. Yeni binayla eski bina arasında yemekhanenin önünde bir saha vardı, 6’da orada oynardık. Bekar Yaylası’nın önüne yapılan yeni binanın yerinde çamaşırhane ve yemekhane vardı. Yeni binanın  temeli 1948’de atıldı, biz mezun olurken yeni bitmişti. Oradaki çamaşırhane, yemekhane inşaat için hep yıkıldı. Yemekhane eski binaya alındı.

Selahattin Odabaşı’nın albümünden tarihi binanın ana caddeden çekilmiş bir fotoğrafı.

Mutfak ile eski bina arasında raylı sistem

Eski binada, zemin katta yemekhane, tuvaletler vardı. Haliç’e bakan taraf boydan boya yemekhaneydi. Sahaya bakan köşede tuvaletler ve duşlar vardı. Zemin katta hem lise tarafında hem ortaokul tarafında, hademelerin yatakhaneleri vardı. Öbür köşede mutfak, yanında kalorifer dairesi vardı. Onun yanında yiyecek deposu vardı. Birinci kat orta ve lise kısmıydı. Yine birinci katta müdüriyet vardı, futbol sahasına bakan tarafta. Terzihane, berber, fizik laboratuarı, elişi sınıfı vardı. Köşede öğretmenler odası, onun karşısı revir. Haliç’e bakan tarafta orta birden lise sona kadar derslikler. 4. ve 5. sınıflar ikinci kattaydı. Ön bahçeye bakan taraftaydı bizim sınıflar. Yiyecek deposu zemin katta, giyecek ve malzeme deposu da bizim kattaydı. Yanında müze, onun yanında kütüphane vardı. Haliç tarafındaki köşe konferans salonuydu. Yanında müzik odası, resim odası, spor odası vardı. Müdüriyetin üst katı biz girdiğimizde revirdi, sonra müdür lojmanı oldu. Sultan Selim camisine bakan tarafın bir köşesinde kütüphane, bir tarafında konferans salonu vardı. En üst kat tamamen yatakhaneydi. Futbol sahasına bakan tarafta lise sınıfları yatardı. Selimiye camisine bakan tarafta ilkokullar yatardı. Ortada havalandırma boşluğu vardı, onun altında sarnıç vardı. Haliç tarafında yapılan binanın yerinde derin kuyular ve bir havuz vardı. Su oraya terfi ettirilir, oradan zemindeki sarnıca, oradan da çatı katındaki depoya çıkardı. Okulun giriş kapısının yanındaki ziyaretçi odasının tam arkasında külhanlı, dört beş kurnalı bir hamam vardı. Basketbol takımı kurulduktan sonra o hamamı ilkel bulup yıktılar. Eski bina içinde duşlar yapıldı. Mescit ilk girdiğimizde kalorifer dairesinin yanındaydı. Sonra birinci kata, öğretmenler odasının yanına çıktı. Sonra da mescidin bulunduğu yer revir oldu. Mutfak ile eski bina arasında raylı bir sistem vardı. Dekovil gibi bir aletin üstündeki büyük kazana yemeği koyup yemekhanedeki karavanalara getirirlerdi.

DSK futbol takımı, 1951-52 sezonu, Ortaköy maçından önce Şeref Stadı’nda. Soldan sağa üst sıra: Sadettin, Hayati Baygan, Nihat, Ayhan, Özdemir, Naci, Selahattin Odabaşı. Alt sıra: Oğuz Tunç, Orhan, Ahmet Küre, Kenan.

Spor salonuna salon demeye bin şahit lazımdı

Okulda basketbolu Yalçın (Granit) abi ile sınıf arkadaşı Senih abi sevdirdi. Yalçın abi zayıftı o zaman, Senih abi yapılıydı. Fakat kalp yetmezliği teşhisi konunca sporu bıraktı. Bizim sınıfta basketbolcu olarak Şevket’ten başka bir de Gökhan Kökeş vardı. İkisi Galatasaray genç takımında oynadılar. Gökhan 9. veya 10. sınıfta ayrılmıştı, mezun olmadı. Bizim kulüpte basketbol şubesi kuruldu. Kadıköyspor’u yenip ikinci kümede şampiyon olduk. O zamanlar Teknik Üniversite salonunda yapılırdı maçlar ve bedavaydı. Biz birinci kümeye geçince 25 kuruş yaptılar giriş ücretini.

Bizim spor salonuna salon demeye bin şahit lazımdı. Zemini bozuktu. Kapı futbol sahasına açılıyordu. Sonra yerini değiştirdiler. Basketbol ve voleybol takımı 1. Lige çıkınca salonu düzelttiler. Futbol sahasında ortaokullar arası hentbol müsabakaları yapılırdı. Hatta Turgay Şeren de forvet oynardı Galatasaray Lisesinde.

4. kümeden 1. kümeye kadar çıktık

Ben okul ve kulüp takımında futbol oynadım. Sol haf oynardım. Sol ayaklıydım. Lisedeyken okul takımı formamızı terzimiz Bahattin abi dikmişti. Biz doğru dürüst formayı, ayakkabıyı ancak kulüp takımı kurulunca gördük. Okul takımı olarak Kuleli Lisesi’yle yarı finali oynadık, 1-0 yenip finale çıktık. Finalde Galatasaray Lisesi’yle karşılaştık. Turgay, Coşkun, İsfendiyar, Muhtar gibi Galatasaray A takımı oyuncuları aynı zamanda okul takımında oynuyordu. Onlara yenilip ikinci olduk.

Kulüp futbol takımı 4. kümeden başladı ve birer birer yükselerek 1. kümeye kadar çıktı. Kulüp oyuncuları daha çok PTT Meslek Okulu ve bizim okulun öğrencileriydi. Okuldan benim dışımda Hayati, Özbek, Neşet, Münir, Erhan vardı. Vefa Stadında Vefa ile birlikte antrenman yapardık. Galip (Haktanır) abi o zaman bizi çalıştırırdı. Vefa demek Galip abi demekti, astığı astık kestiği kestikti. Herkes bodrumdaki soyunma odalarında soyunurdu, biz yukarıda Vefa’nın soyunma odasını kullanırdık.

Lise takımımız Yeni Kolej maçından evvel Haydarpaşa Lisesi sahasında. Soldan sağa: Selahattin, Neşet, Mümin, Akil, Hasan, Kenan, Nuri, Erhan, Özbek, Necmi, Özcan.

 

Beyoğluspor’a girdim

Darüşşafaka’dan mezun olduktan sonra kimya mühendisliği okudum. Üniversitenin ikinci sınıfındayken Beyoğluspor’a girdim. Ben takıma geldiğim sırada Şeref Has ve İstanbulsporlu Kasapoğlu da gelmişti. Bir müddet onlarla beraber oynadım. 105 lira maaş ve 10 lira antrenman parası verirlerdi. Fakat o zamanlar büyük takımlar da 150 lira maaş verirdi. Beni oraya götüren Dilaver (Uzgören) abi oldu. Bir idareci arkadaşıydı. Futbolun yanında basketbolda ağırlığı olan bir kulüptü Beyoğluspor. Dilaver abi biz girdiğimizde 10. sınıftaydı. Fakat mezun olamadı,  son sene Vefa Lisesi’ne gitti. Sonra bizim kulüpte idarecilik, basketbolda hakemlik ve spor gazeteciliği yaptı. Ben Beyoğluspor’a geçtim fakat 22 yaşından küçüklere kulüplerin muvafakat vermesi lazım. Verilmeyince sadece özel maçlarda oynadım, sonra kızıp futbolu bıraktım. Zaten kimya mühendisliği laboratuarlar bakımından devamlılık isteyen bir okuldu.

İş hayatım şeker fabrikalarında geçti

Polatlı tabur takımı, sene 61. Selahattin ortada çömelen.

 

Ben üniversitede okurken okulun yurdunda kaldım. (Ellili yıllarda Darüşşafaka Caddesi’nin üstünde, türbenin öbür yanındaki köşede bulunan ve üniversitede okuyan Darüşşafaka mezunları için yapılan Reşit Saffet Atabinen yurdu). Her sene dört kişi alıyorlardı. Üniversite takımında da futbol oynadım. O zaman takımda İstanbulsporlu Kaya Çilingiroğlu vardı, tıbbiyede okuyordu o zaman. Yine İstanbulsporlu Kenan, Vefalı Misbah ve Tekin Bilge, Emniyet kulübünden Müfit de vardı üniversite takımında. 1959’da üniversiteden mezun oldum, 1961’de yedek subay oldum. Orada da şanssızlığım oldu. Liseye başladık dört seneye çıktı. Askere gittim, yedek subaylık hizmeti iki seneye çıktı. Gerçi benim yaptığım askerliği reisicumhurun oğlu yapmamıştır. İzmir Alsancak’ta levazım kimyahanesindeydi görevim. İkinci Kordon’da, yani Alsancak’ın tam göbeğindeydi. 1959’da üniversiteden mezun olduktan sonra 1973’e kadar hiç okula gelemedim. Görevim icabı hep Anadolu’daydım. 1973’te yüzüncü yıl kutlamaları için geldim. İş hayatım şeker fabrikalarında geçti. Silo mühendisi olarak girdim, Allah bize oranın genel müdürlüğünü de nasip etti. 1983-84 yıllarında genel müdür olarak görev yaptım. İlk görev yerim Elazığ, sonra Kütahya, Malatya, Susurluk ve Konya’da işletme müdürlüğü yaptım. Oradan Muş’a fabrika müdürü olarak gittim. Ankara fabrikası müdürü, oradan da genel müdür oldum. Ardından sekiz sene sanayi bakanlığı müşavirliği yaptım. Emekli olduğum zaman Kayseri fabrikası Türk Şeker’den ayrılıp muhtariyet oldu. Altı sene de onun başında görev yaptım. Çalışırken spora da devam ettim. İşletme mühendisiyken Elazığ Şekerspor’da oynadım. Hatta lisansım en son orada kalmıştır.